bugün
- sözlüğün en güzel kızı belli oldu17
- hazreti meryem olduğunu iddia eden kadın37
- insan olmaya ceyrek kala23
- eski yazarları özlemek14
- fenerbahçe'nin ligden çekilmekten yine vazgeçmesi12
- chp'nin kölesi olmak11
- üsküdar da açık alanda mastürbasyon yapan adam17
- karabük üniversitesi13
- zalbert ramstein tipi yıkıklık13
- yazarların elit zevkleri17
- 31 mart 2024 yerel seçim sonuçları14
- ırkçılığın kötü bir şey olmadığı gerçeği19
- sözlük erkekleri sözlüğün kanseridir18
- oruç tutmayan müslüman18
- moskova saldırısını yapanların türkiyeden geçmesi14
- dedikodu yok mu dedikodu diyen kadın yazar13
- yolda çırılçıplak bir kadın görsen ne yaparsın15
- kutsal perşembe ritüeli11
- 2024 yerel seçimleri12
- ab'ye girmek için tüm tavizleri vermeliyiz12
- dünya ilahi bir gücün kontrolünde mi9
- şeriate göre lgbt'nin hükmü16
- allahın insan suretine bürünmesi imkansız mı15
- sahurdayız uludağ sözlük17
- en iyi çikolatalı gofret markası15
- yazarların 2010lu yıllarda en sevdiği 3 yıl25
- anın görüntüsü8
- icardi190544
- bir sözlük kızını sahiplenmek17
- hollanda da ineğe hallenen gurbetçi16
- icardi1905 silik olsun kampanyası13
- kastamonu da kafasına ampul takıran akp'li genç16
- iftara sözlük yazarı alsanız menü tavsiyesi10
- iftara davet edilecek sözlük yazarları23
- heykele tecavüz eden adam8
- kendisini otorite sanan yazarlar9
- ideal erkek fiziği anketi33
- emekliler ek iş yapsınlar diyen mhp'li vekil13
- dinsiz olmakla övünen yavşak13
- manyak olmaya karar verdim21
- kadınlar beni neden hep reddediyor14
- laftan anlamaz sözlük yazarları8
- kuresel ikinma'nın artık eskisi kadar yazmaması9
- et fiyatlarının insanları çıldırtmıyor oluşu8
- karabük10
- akp'ye oy vermeyen emekli şerefsizdir23
- pompanın en cok döndüğü 5 üniversite10
- osideusu kıskanan yazarlar10
- bir sözlük erkeğini öpmek10
- ideal kadın vücudu anketi16
sevdiği entry'ler
https://youtu.be/Qg3DxELVPj4
Dinledikçe güzelleşen, sonlara doğru uzaydan seslenen yeni lana del rey şarkısı.
Dinledikçe güzelleşen, sonlara doğru uzaydan seslenen yeni lana del rey şarkısı.
"ipleri dolaşmış uçurtmalar misali
ne beraber uçabildik boşverip şu dünyayı
ne gidebildik kendi yolumuza
rüzgarda savruk, başına buyruk
senle ben
kaç gece göğsünde uyuduğum kadın
hep tek başıma uyandığım."
https://youtu.be/UUQDNHGfJIo
ne beraber uçabildik boşverip şu dünyayı
ne gidebildik kendi yolumuza
rüzgarda savruk, başına buyruk
senle ben
kaç gece göğsünde uyuduğum kadın
hep tek başıma uyandığım."
https://youtu.be/UUQDNHGfJIo
görsel
Ceyda Torun yönetmenliğinde istanbul sokaklarındaki kedilerin insanlar ve çevreyle olan ilişkisini belgesel tadında anlatan film.
kedilerin şahsına münhasır tavırlarını insanlarla bağdaştırırız bir yerde. Buna örneğin filmdeki psikopat kedi hoşuma gitti, kedisi ölünce diğer kedileri besleyerek iyileşeceğine inanan insanlar hoştu. Istanbul sokaklarını girişteki barış manço şarkısıyla görmek isterseniz izleyebilirsiniz.
"ayağınızın dibinde kafayı dikip size bakan ve miyavlayan bir kedi, hayatın size gülümsemesidir, şanslı olduğunuz anlardır, hayatta olduğunuzu hatırlatan anlardır."
Ceyda Torun yönetmenliğinde istanbul sokaklarındaki kedilerin insanlar ve çevreyle olan ilişkisini belgesel tadında anlatan film.
kedilerin şahsına münhasır tavırlarını insanlarla bağdaştırırız bir yerde. Buna örneğin filmdeki psikopat kedi hoşuma gitti, kedisi ölünce diğer kedileri besleyerek iyileşeceğine inanan insanlar hoştu. Istanbul sokaklarını girişteki barış manço şarkısıyla görmek isterseniz izleyebilirsiniz.
"ayağınızın dibinde kafayı dikip size bakan ve miyavlayan bir kedi, hayatın size gülümsemesidir, şanslı olduğunuz anlardır, hayatta olduğunuzu hatırlatan anlardır."
düş kurmakla geçti ömrüm. Hayatımın anlamı buydu, evet, yalnızca buydu. iç hayatımın dışındaki hiçbir şeye dönüp bakmadım. Hayatımdaki en büyük üzüntüler, gönlüme bakan pencereyi açıp oradaki bitip tükenmez kaynaşmayı seyrederek kendimi unutmamla eriyip gitti.
Baştan beri sadece hayalci olmayı istedim. Yaşamaktan bahsedenleri yarım kulak dinledim. Olduğum yerde olmayana, asla olamadığım şeye ait oldum hep. Ne kadar değersiz olursa olsun, ben olmamak kaydıyla her şeyi şiirsel buldum. Ben, bir tek hiçlik’i sevdim. Düşünü bile kuramayacaklarımı arzuladım sadece. Hayat akıp gittiğini hissettirmeksizin, bana şöyle bir değip geçsin istedim. Aşktan tek dileğim, uzak bir düş olarak kalmasıydı. Tamamen gerçek dışı olan gönlümdeki manzaralarda bile hep uzaklar cazip geldi, gittikçe silinerek neredeyse ufka dek uzanan su kemerlerinde, manzaranın geri kalanında olmayan bir düş dinginliği vardı; işte bu dinginliğin hatırına sevdim onları.
Kendime bir düş dünyası kurma saplantısı hiç terk etmedi beni, öldüğüm güne kadar da sürecek. Çekmecelerimin dibine rengarenk makaralar ya da –içlerinde bazen çekmeceye sığmayacak kadar büyük bir atın ya da filin de olduğu– satranç taşları dizmiyorum artık, ama özlüyorum… bugün düş evrenime, kışın şöminenin köşesinde ısınırcasına, iç dünyamda yaşayan capcanlı yaratıkları diziyorum keyfimce. içimin derinlerinde yığınla dostum var benim, her biri kendine has, gerçek, sınırları gayet iyi çizilmiş ve hep yarım kalmış bir varlığa sahip…
Huzursuzluğun Kitabı -Fernando Pessoa
T: yazarın aforizmalarından oluşan kitap, bilakis huzurun kitabıdır aslında.
Baştan beri sadece hayalci olmayı istedim. Yaşamaktan bahsedenleri yarım kulak dinledim. Olduğum yerde olmayana, asla olamadığım şeye ait oldum hep. Ne kadar değersiz olursa olsun, ben olmamak kaydıyla her şeyi şiirsel buldum. Ben, bir tek hiçlik’i sevdim. Düşünü bile kuramayacaklarımı arzuladım sadece. Hayat akıp gittiğini hissettirmeksizin, bana şöyle bir değip geçsin istedim. Aşktan tek dileğim, uzak bir düş olarak kalmasıydı. Tamamen gerçek dışı olan gönlümdeki manzaralarda bile hep uzaklar cazip geldi, gittikçe silinerek neredeyse ufka dek uzanan su kemerlerinde, manzaranın geri kalanında olmayan bir düş dinginliği vardı; işte bu dinginliğin hatırına sevdim onları.
Kendime bir düş dünyası kurma saplantısı hiç terk etmedi beni, öldüğüm güne kadar da sürecek. Çekmecelerimin dibine rengarenk makaralar ya da –içlerinde bazen çekmeceye sığmayacak kadar büyük bir atın ya da filin de olduğu– satranç taşları dizmiyorum artık, ama özlüyorum… bugün düş evrenime, kışın şöminenin köşesinde ısınırcasına, iç dünyamda yaşayan capcanlı yaratıkları diziyorum keyfimce. içimin derinlerinde yığınla dostum var benim, her biri kendine has, gerçek, sınırları gayet iyi çizilmiş ve hep yarım kalmış bir varlığa sahip…
Huzursuzluğun Kitabı -Fernando Pessoa
T: yazarın aforizmalarından oluşan kitap, bilakis huzurun kitabıdır aslında.
şöyle bir entrylerine göz gezdirdiğim yazar. dikkat buyurursanız göz gezdirdim diyorum çünkü hemen her bir entrysi, gerçek anlamda, bilgi dolu. bazen oldukça teknik konularla karşılaştığımdan ve kapasitemin ne yazık ki bunları anlamağa imkan vermemesinden dolayı derinlemesine okuyup özümseyemedim.
bugüne değin nam-ı müstearı altında herhangi bir övgü mahiyetli entry girilmemiş olması hatta başlığının dahi açılmamış olması, bizim ayıbımız diye düşünürken bu şerefe nail olmamı da bir teselli olarak addediyorum.
hürmet ve muhabbetlerimle efendim.
bugüne değin nam-ı müstearı altında herhangi bir övgü mahiyetli entry girilmemiş olması hatta başlığının dahi açılmamış olması, bizim ayıbımız diye düşünürken bu şerefe nail olmamı da bir teselli olarak addediyorum.
hürmet ve muhabbetlerimle efendim.
(...)
"ve okşayışla sakinleşen o insanın canı
kuruntu oklarıyla nasıl çarmıha gerildi.
"Doğru"nun beş harfine benzeyen
Senin beş dal parmağının izi
Nasıl kaldı onun yanağında?
Sessizlik nedir, nedir ey eşsiz sevgilim?
sessizlik nedir, söylenmemiş sözler dışında?
Aciz kalıyorum söylemekten ama serçelerin dili doğa eğlencesinin akan cümlelerinin hayat dilidir
serçelerin dili yani: bahar. yaprak. bahar.
serçelerin dili yani: esinti. koku. esinti.
Fabrikalarda ölüyor serçelerin dili
Kimdir şu sonsuzluk yolunda
Birlik anına doğru yürüyen
Ve her zamanki saatini
Çıkarmalar ve ayırmalar matematiği mantığıyla kuran kişi?
Kimdir şu horozların ötüşünü günün başlangıcı olarak değil de kahvaltı kokusunun başlangıcı olarak bilen kişi?
Kimdir şu başında aşk tacı olan ve düğün giysilerinin önünde çürüyen kişi?
Demek ki güneş sonunda aynı anda her iki kutba çarpmadı ümitsizce
Ve boşaldın sen, mavi çini tınlamasından
Ve ben öylesine doluyum ki namaz kılıyorlar sesimin üzerinde..
mutlu cesetler üzgün cesetler
Düşünen suskun cesetler
Iyi davranan, şık giyinen, güzel yiyen cesetler
Belirli zamanların istasyonlarında ve geçici ışıkların kuşkulu alanında
Ve başıboşluğun çürümüş meyvelerini alma arzusunda..
ah, kavşaklarda olayları merakla bekleyen nice insanlar var
Ve şu "dur" düdüklerinin sesi
Bir adamın ezilmesi gereken bir anda.
Zamanın tekerlekleri altında, ıslak ağaçların yanından geçen adamın..
Nereden geliyorum ben?
"Bitti artık" dedim anneme.
Her zaman düşünmeye fırsat bulmadan olur olacaklar,
"Bir başsağlığı ilanı vermeliyiz gazeteye" dedim.
Merhaba ey yalnızlık tuhaflığı
Sana bırakıyorum odayı
Çünkü kara bulutlar her zaman arınmanın yeni ayetlerinin elçisidirler
Ve bir mumun şehit düşmesinde parlak bır sır vardır
O en son ve en uzun alev iyi biliyor onu
Inanalım
Inanalım soğuk mevsimin başlangıcına
Inanalım hayalî bahçe harabelerine
Işsizliğin baş aşağı düşmüş oraklarına
Ve tutsak tohumlara.
Bak, nasıl kar yağıyor..
Belki gerçek o iki genç eldi, o iki genç el
Karın durmak bilmeyen yağışının altında gömülen ve gelecek yıl baharda, pencerenin ardındaki gökyüzüyle birlikte uyuyan
Ve bedeninde fışkıran hafif yüklü dalların yeşil fıskiyeleri tomurcuk açacak, ey sevgilim, eşsiz sevgilim
Inanalım soğuk mevsimin başlangıcına.."
görsel
Internette bulunan Farsça çevirilerini yanlış bulduğum furûğ ferruhzâd şiiri. "Demavend" yayınlarından okumanızı tavsiye ederim.
"ve okşayışla sakinleşen o insanın canı
kuruntu oklarıyla nasıl çarmıha gerildi.
"Doğru"nun beş harfine benzeyen
Senin beş dal parmağının izi
Nasıl kaldı onun yanağında?
Sessizlik nedir, nedir ey eşsiz sevgilim?
sessizlik nedir, söylenmemiş sözler dışında?
Aciz kalıyorum söylemekten ama serçelerin dili doğa eğlencesinin akan cümlelerinin hayat dilidir
serçelerin dili yani: bahar. yaprak. bahar.
serçelerin dili yani: esinti. koku. esinti.
Fabrikalarda ölüyor serçelerin dili
Kimdir şu sonsuzluk yolunda
Birlik anına doğru yürüyen
Ve her zamanki saatini
Çıkarmalar ve ayırmalar matematiği mantığıyla kuran kişi?
Kimdir şu horozların ötüşünü günün başlangıcı olarak değil de kahvaltı kokusunun başlangıcı olarak bilen kişi?
Kimdir şu başında aşk tacı olan ve düğün giysilerinin önünde çürüyen kişi?
Demek ki güneş sonunda aynı anda her iki kutba çarpmadı ümitsizce
Ve boşaldın sen, mavi çini tınlamasından
Ve ben öylesine doluyum ki namaz kılıyorlar sesimin üzerinde..
mutlu cesetler üzgün cesetler
Düşünen suskun cesetler
Iyi davranan, şık giyinen, güzel yiyen cesetler
Belirli zamanların istasyonlarında ve geçici ışıkların kuşkulu alanında
Ve başıboşluğun çürümüş meyvelerini alma arzusunda..
ah, kavşaklarda olayları merakla bekleyen nice insanlar var
Ve şu "dur" düdüklerinin sesi
Bir adamın ezilmesi gereken bir anda.
Zamanın tekerlekleri altında, ıslak ağaçların yanından geçen adamın..
Nereden geliyorum ben?
"Bitti artık" dedim anneme.
Her zaman düşünmeye fırsat bulmadan olur olacaklar,
"Bir başsağlığı ilanı vermeliyiz gazeteye" dedim.
Merhaba ey yalnızlık tuhaflığı
Sana bırakıyorum odayı
Çünkü kara bulutlar her zaman arınmanın yeni ayetlerinin elçisidirler
Ve bir mumun şehit düşmesinde parlak bır sır vardır
O en son ve en uzun alev iyi biliyor onu
Inanalım
Inanalım soğuk mevsimin başlangıcına
Inanalım hayalî bahçe harabelerine
Işsizliğin baş aşağı düşmüş oraklarına
Ve tutsak tohumlara.
Bak, nasıl kar yağıyor..
Belki gerçek o iki genç eldi, o iki genç el
Karın durmak bilmeyen yağışının altında gömülen ve gelecek yıl baharda, pencerenin ardındaki gökyüzüyle birlikte uyuyan
Ve bedeninde fışkıran hafif yüklü dalların yeşil fıskiyeleri tomurcuk açacak, ey sevgilim, eşsiz sevgilim
Inanalım soğuk mevsimin başlangıcına.."
görsel
Internette bulunan Farsça çevirilerini yanlış bulduğum furûğ ferruhzâd şiiri. "Demavend" yayınlarından okumanızı tavsiye ederim.
Muhip dıranas şiirinin bir kısmı.
(...)
iklimden şarkılar getirdim sana.
şeffaf damlalarla titreyen ağır
goncanın altında bükülmüş her sak;
seninçin dallardan süzülen ıtır,
seninçin yasemin, karanfil, zambak...
bir kuş sesi gelir dudaklarından
gözlerin gönlümde açar nergisler,
düşen bin öpüştür yanaklarından
mor akasyalarla ürperen seher.
pencerenden bir gül attığın zaman
ışıklarla dolacak kalbimin içi..
geçiyorum mevsim gibi kapından,
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
görsel
https://youtu.be/RIx5emfekgw
Aşk insanına evrilmiş gibi hissettim. iğrenç.
(...)
iklimden şarkılar getirdim sana.
şeffaf damlalarla titreyen ağır
goncanın altında bükülmüş her sak;
seninçin dallardan süzülen ıtır,
seninçin yasemin, karanfil, zambak...
bir kuş sesi gelir dudaklarından
gözlerin gönlümde açar nergisler,
düşen bin öpüştür yanaklarından
mor akasyalarla ürperen seher.
pencerenden bir gül attığın zaman
ışıklarla dolacak kalbimin içi..
geçiyorum mevsim gibi kapından,
gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
görsel
https://youtu.be/RIx5emfekgw
Aşk insanına evrilmiş gibi hissettim. iğrenç.
Teoman'ın geçen ay çıkarmış olduğu otobiyografik/anı kitabı fasa fiso'da "romantik" filminde yer aldığından bahsediyordu. O hâlde izlemeliyim.
görsel
"Inanç perdesi ne kadar kalınsa, akıl güneşi o kadar geç doğar."
Gülme sahneleri amatörce olsa da film kendine çekti, sebepsizce hoşuma gitti.
https://youtu.be/rMTRhd4K26Q
Filmden biraz sapıp kitapta çizdiğim bir yeri bırakayım:
"Ben yaralı yüzleri, iz taşıyan suratları daha çok severim. Baktığım zaman pırıl pırıl, defosuz bir yüz o kadar ilgimi çekmez. Gürbüz gürbüz manken kızlar yerine yüzünde bir defosu olan kadınları beğenirim ben. O yüzden benim istanbul'um da böyle, rimeli akmış ve biraz kilo almış..."
görsel
"Inanç perdesi ne kadar kalınsa, akıl güneşi o kadar geç doğar."
Gülme sahneleri amatörce olsa da film kendine çekti, sebepsizce hoşuma gitti.
https://youtu.be/rMTRhd4K26Q
Filmden biraz sapıp kitapta çizdiğim bir yeri bırakayım:
"Ben yaralı yüzleri, iz taşıyan suratları daha çok severim. Baktığım zaman pırıl pırıl, defosuz bir yüz o kadar ilgimi çekmez. Gürbüz gürbüz manken kızlar yerine yüzünde bir defosu olan kadınları beğenirim ben. O yüzden benim istanbul'um da böyle, rimeli akmış ve biraz kilo almış..."
Simone de Beauvoir'ın sadizmin babası marquis de sade'ı incelediği kitabıdır.
'Kızgın, karşı konmaz, öfkeyle dolu, her şeyde aşırı, töreler konusunda görülmedik bir hayalleme sapışı taşıyan, bağnazlığa dek tanrısız... Bir iki lafla ben böyleyim işte'' diyor, sadizm terimine adını veren Marquis de Sade.
Kimilerine göre, insan biçimine bürünmüş bir mutlak kötülük, kimilerine göreyse bir özgürlük savunucusu... ilk lanetli yazar...
Kişiliği kadar, hayat serüveni de yer yer karanlıkta kalan Sade' ın rezaletler, skandallar ve hapishane yılları ile dolu hayatını, kurmaya çalıştığı, yüksek sesle savunduğu sistemini inceliyor Simone de Beauvoir.
Sade' ı Yakmalı mı? Kitabında sadece Sade' la değil, belki kendi kendinize bile itiraf edemediğiniz taraflarınızla da yüz yüze geleceksiniz. 'der kitabın arka yüzünde.
Beauvoir da içinde yaşadığı toplumun ikiyüzlülüğünden, erdemi klişe haline getirip insanın acısına kayıtsız kalmasından dolayı büyük bir gerginlik içindedir. Varlığını her gün yıpratan bu tedirginlik onun Sade'ın aşırılığına anlayışlı bir tonla yaklaşmasına yol açar; "Her an boşuna, haksız olarak binlerce insan acı çekiyor, ölüyor, ama hiçbirimizin kılı bile kıpırdamıyor buna: Varlığımız kendi olanaklarını yalnız böyle olaylar pahasına kazanıyor da ondan. Sade'ın erdemi herkesin yalnız kendi kendine utançla itiraf ettiği şeyi yüksek sesle bağırmasında değil, Sade bu işin kavgasını da üstlenmiştir. Kayıtsızlığa karşı kıyıcılığı seçmiştir" der simone de beauvoir
etkileyici, yer yer rahatsız edici ama insanın saklı gerçeklerini belki de kabul edemediğimiz gizli yönleri ortaya seren, farklı ve ilginç bir eserdir.
'Kızgın, karşı konmaz, öfkeyle dolu, her şeyde aşırı, töreler konusunda görülmedik bir hayalleme sapışı taşıyan, bağnazlığa dek tanrısız... Bir iki lafla ben böyleyim işte'' diyor, sadizm terimine adını veren Marquis de Sade.
Kimilerine göre, insan biçimine bürünmüş bir mutlak kötülük, kimilerine göreyse bir özgürlük savunucusu... ilk lanetli yazar...
Kişiliği kadar, hayat serüveni de yer yer karanlıkta kalan Sade' ın rezaletler, skandallar ve hapishane yılları ile dolu hayatını, kurmaya çalıştığı, yüksek sesle savunduğu sistemini inceliyor Simone de Beauvoir.
Sade' ı Yakmalı mı? Kitabında sadece Sade' la değil, belki kendi kendinize bile itiraf edemediğiniz taraflarınızla da yüz yüze geleceksiniz. 'der kitabın arka yüzünde.
Beauvoir da içinde yaşadığı toplumun ikiyüzlülüğünden, erdemi klişe haline getirip insanın acısına kayıtsız kalmasından dolayı büyük bir gerginlik içindedir. Varlığını her gün yıpratan bu tedirginlik onun Sade'ın aşırılığına anlayışlı bir tonla yaklaşmasına yol açar; "Her an boşuna, haksız olarak binlerce insan acı çekiyor, ölüyor, ama hiçbirimizin kılı bile kıpırdamıyor buna: Varlığımız kendi olanaklarını yalnız böyle olaylar pahasına kazanıyor da ondan. Sade'ın erdemi herkesin yalnız kendi kendine utançla itiraf ettiği şeyi yüksek sesle bağırmasında değil, Sade bu işin kavgasını da üstlenmiştir. Kayıtsızlığa karşı kıyıcılığı seçmiştir" der simone de beauvoir
etkileyici, yer yer rahatsız edici ama insanın saklı gerçeklerini belki de kabul edemediğimiz gizli yönleri ortaya seren, farklı ve ilginç bir eserdir.
Murathan mungan'a ait şiir kitabı. Bu kitaba dair en sevdiğim şiir, ismi gibi omayra oldu. Ikinci olarak sevdiğim şiir çöl işaretçileri oldu. Şu bölümü;
(...)
"çöl geçer
çöl durur
çöl yaratır yeniden
çok uzaklarda değil
içimizin iklimi
kuma bakar
suları çekilen kumlara bakar
'anlarsın sen de uzun bir susmadır
başkasındaki ölüm'
herkes bunca sözünü ederken
kolay keşfedilmez yalnızlık
dünyanın bir yerinde
seninle aynı işaretlerin şiirini yazan
gün gelir şiiri bırakır... çöle bakar
siste bir şey görünmez
yalnızca aydınlanır yüreğin derinliği
nöbetçi kalırsın başkalarının öykülerine
vadilerde kaybolanlar bulsun diye seni
ölüp geri döndüklerinde
yaratamayacağı hiçbir durum yoktur yalnızlığın
örneğin çölde bulunmuş şu gemi
ya da deliliğin gizli mesleği aşk gibi
kendi tülüne tutulan hayaletler
işaretledikleri gövdelere geri döndüklerinde
ne aşk, ne çöl, ne gemi
çölün ağına takılmış
binlerce işareti tanımak
çöl ile yıldızlar arasındaki
derin akrabalığın boşluğunda
ruhu tanrıya çıkaracak kadar günah
ancak ondan sonra konuşabilir
konuşulacak bir işaret kaldıysa
çölde bir anakaraydı aradıkları
su değil, susuzluk değil, vaha değil
serap değil çöl bile
bir anakaraydı kıyısına adım atar atmaz
başlarını yaslayıp uyuyacakları
bir işaretle yaratılan krallık istiyorlardı
o ilk işaretin arılığı
kalmıştı gözlerinde
ne kadar uzağı görseler
dönüp geliyordu yine ilk imge
hiçbir serap silemiyordu, ne ölüler, ne cinnet, çöl bile...
kimsesizlikten çıkış mümkün mü çölde
uğultusuna sarınmış gidiyor
seraplarımızın gözleri önünde
uğultusuna sarınmış gidiyor
sarışın çöllerin esmer erkekleri
uğultusunda sarınmış gidiyor
kefenleri sis renginde, okunmuyor işaretleri
ufkumuzu bitiyor onların vardığı yerde
bir uğultu kalıyor
bir uğultu
bir uğultu
hiçbir çölü geçemeyenlerin kalbinde."
(...)
"çöl geçer
çöl durur
çöl yaratır yeniden
çok uzaklarda değil
içimizin iklimi
kuma bakar
suları çekilen kumlara bakar
'anlarsın sen de uzun bir susmadır
başkasındaki ölüm'
herkes bunca sözünü ederken
kolay keşfedilmez yalnızlık
dünyanın bir yerinde
seninle aynı işaretlerin şiirini yazan
gün gelir şiiri bırakır... çöle bakar
siste bir şey görünmez
yalnızca aydınlanır yüreğin derinliği
nöbetçi kalırsın başkalarının öykülerine
vadilerde kaybolanlar bulsun diye seni
ölüp geri döndüklerinde
yaratamayacağı hiçbir durum yoktur yalnızlığın
örneğin çölde bulunmuş şu gemi
ya da deliliğin gizli mesleği aşk gibi
kendi tülüne tutulan hayaletler
işaretledikleri gövdelere geri döndüklerinde
ne aşk, ne çöl, ne gemi
çölün ağına takılmış
binlerce işareti tanımak
çöl ile yıldızlar arasındaki
derin akrabalığın boşluğunda
ruhu tanrıya çıkaracak kadar günah
ancak ondan sonra konuşabilir
konuşulacak bir işaret kaldıysa
çölde bir anakaraydı aradıkları
su değil, susuzluk değil, vaha değil
serap değil çöl bile
bir anakaraydı kıyısına adım atar atmaz
başlarını yaslayıp uyuyacakları
bir işaretle yaratılan krallık istiyorlardı
o ilk işaretin arılığı
kalmıştı gözlerinde
ne kadar uzağı görseler
dönüp geliyordu yine ilk imge
hiçbir serap silemiyordu, ne ölüler, ne cinnet, çöl bile...
kimsesizlikten çıkış mümkün mü çölde
uğultusuna sarınmış gidiyor
seraplarımızın gözleri önünde
uğultusuna sarınmış gidiyor
sarışın çöllerin esmer erkekleri
uğultusunda sarınmış gidiyor
kefenleri sis renginde, okunmuyor işaretleri
ufkumuzu bitiyor onların vardığı yerde
bir uğultu kalıyor
bir uğultu
bir uğultu
hiçbir çölü geçemeyenlerin kalbinde."
resimde arkeolojik kalıntıların, mimari yapıların, fantastik figürlerin kurgu ve düşsel tasviri ile hayat bulan eserlerine denir. en güzel birkaç örneği için.
giovanni paolo panini/roman capriccio
görsel
sacala dei giganti
görsel
Charles-Louis Clérisseau
görsel
artık capriccio yu nerde görseniz tanırsınız.
giovanni paolo panini/roman capriccio
görsel
sacala dei giganti
görsel
Charles-Louis Clérisseau
görsel
artık capriccio yu nerde görseniz tanırsınız.
görsel
fotoğrafçılığa merağım hiç olmadı. meraklı, tutkulu arkadaşlarım oldu. ayrıca belgesellerde profesyonel fotoğrafçıların doğru ışığı günlerce, gecelerce beklediğini de görüp bu insanların gördüğü şeyleri benim göremiyor oluşumu da bi nebze içerlemiyor değilim.
gelgelelim kendi heveslerimin peşindeyken bu adamın çarpıcı bi kaç fotoğrafına uzun uzun bakakaldım. sitesine girdiğimde ise tahmin ettiğimden daha iyi işlerle karşılaştım.daha çok içerikleri sebebiyle vakit geçirsem de 70 adetten fazla kitabı ve sayısız sergisi ile avrupa da hatrı sayılan bi isim massimo listri.
http://www.massimolistri.com/
görsel
fotoğrafçılığa merağım hiç olmadı. meraklı, tutkulu arkadaşlarım oldu. ayrıca belgesellerde profesyonel fotoğrafçıların doğru ışığı günlerce, gecelerce beklediğini de görüp bu insanların gördüğü şeyleri benim göremiyor oluşumu da bi nebze içerlemiyor değilim.
gelgelelim kendi heveslerimin peşindeyken bu adamın çarpıcı bi kaç fotoğrafına uzun uzun bakakaldım. sitesine girdiğimde ise tahmin ettiğimden daha iyi işlerle karşılaştım.daha çok içerikleri sebebiyle vakit geçirsem de 70 adetten fazla kitabı ve sayısız sergisi ile avrupa da hatrı sayılan bi isim massimo listri.
http://www.massimolistri.com/
görsel